2 January 2025
By Admin
Cem Mutlu Türkseven kimdir? İngilizce öğretmeni olan Türkseven, şu an Giresun Valiliği Giresun Valiliği Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Büro Koordinatörlüğü görevini yürütmektedir. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarında yöneticilik yapmakta aynı zamanda tarım, kalkınma, eğitim ve teknoloji alanlarında projeler yazmakta ve yürütmektedir.
Dünyada yapay zekâ alanında yapılan araştırmalar, 2025’e kadar küresel ölçekteki yapay zekâ harcamalarının 1 trilyon doları aşacağını öngörüyor. Bu dev pazarın yüzde 22’sini finans, yüzde 16’sını sağlık, yüzde 15’ini üretim, yüzde 10’unu perakende, yüzde 6’sını telekom, yüzde 6’sını taşımacılık ve lojistik, yüzde 5’ini kamu, yüzde 3’ünü eğitim ve yalnızca yüzde 2’sini de tarım oluşturuyor. Geriye kalan yüzde 15’lik dilim ise enerji, eğlence, inşaat gibi çeşitli sektörlere ayrılmış durumda. İlk bakışta tarımın payının oldukça düşük görünmesi, dünya genelinde pek çok üreticinin hâlâ geleneksel yöntemlerle çalışmasından ve dijital dönüşümün bu sektörde diğerlerine göre daha yavaş gerçekleşmesinden kaynaklanıyor. Öte yandan, iklim değişikliği ve hızla artan dünya nüfusu, tarımın da veri odaklı ve otomasyon tabanlı teknolojileri benimsemesini neredeyse kaçınılmaz hâle getiriyor.
Yapay zekâ teknolojilerini sadece tüketen değil, aynı zamanda bizzat geliştiren bir modelin benimsenmesi gerekmektedir. Geçmiş Endüstri 2.0 ve 3.0 uygulamalarından edinilen tecrübeler, tarımda dışa bağımlılığın artmasına ve “teknolojiyi ithal ederek verimliliği yükseltme” iddiasının çoğu zaman beklenen sonuçları vermemesine yol açtı. O dönemde nüfusun artışı ve açlık sorununa karşı “Bu teknolojiyle herkesi doyuracağız, çiftçiyi zenginleştireceğiz” denmesine rağmen, aç insan sayısında azalma olmadığı gibi tarımda pek çok ülkenin daha da dışarıya bağımlı hâle geldiği görüldü. Şimdi Endüstri 4.0 ve yapay zekâ için benzer söylemler gündemde ve “Verimliliği iki katına çıkaracağız, üreticinin kârını artıracağız, dünyada açlık kalmayacak” şeklindeki ifadeler sık duyuluyor. Bu vaatlerin gerçekleşebilmesi için asıl kritik noktanın tarıma uyarlanacak yapay zekâ çözümlerinin hangi ülkede, hangi altyapıyla, kimin kontrolünde geliştirileceğidir. Eğer bu teknolojiler yine tamamen dışarıdan alınıp ithal yazılımlara ve donanımlara güvenerek kullanılacak olursa, Endüstri 2.0 ve 3.0 süreçlerinde yaşanan dışa bağımlılığın daha da ağırlaşacağına dair güçlü bir endişe bulunmaktadır. Bu nedenle, yapay zekâyı kesinlikle kullanmak ancak mümkün olduğunca yerli üretmek, milli yazılım ve donanımlarla desteklemek gerekmektedir.
Fındık gibi stratejik bir üründe toprak analizinden zararlı tespitine, rekolte tahmininden hasat optimizasyonuna kadar her adımda veriye dayalı bir yöntem benimsenmesi, üründe kaliteyi ve verimliliği artırabileceği gibi çiftçiyi dış koşulların dayattığı risklere karşı daha dirençli kılacak. Ayrıca, bölgedeki üniversite ve araştırma merkezlerinde geliştirilecek yapay zekâ sistemleri, yurt dışından gelen hazır çözümlere kıyasla Karadeniz’in eğimli arazilerine, bölgenin mikroiklimine ve fındığın kendine özgü tarımsal ihtiyaçlarına çok daha iyi uyum sağlayabilecek.
Çalıştay boyunca yapılan konuşmalarda, ithal Endüstri 4.0 uygulamalarının fındık tarımını tamamen “dış” bir yazılım ve donanıma bağımlı hâle getirebileceğinden, bunun da yerli üreticinin söz sahibi olmasını zorlaştıracağından bahsedildi. Bahsedilen yol haritasında ise; yerli yapay zekâ geliştiren ekiplere destek verilmesi, üniversite-sanayi-kamu iş birliğinin güçlendirilmesi, fındık bahçelerinden toplanan verilerin işlenmesi ve saklanması için Türkiye’deki veri merkezlerinin kullanılması, çiftçiye verilecek eğitimlerin sahada uygulanması gibi somut adımlar yer aldı. Dünyada tarımın şimdilik yapay zekâ pastasından yalnızca yüzde 2 pay alması, aslında büyük bir fırsatı da işaret ediyor. Pek çok ülke henüz bu dönüşüme yeterince hızlı adapte olmuş değil; ama açlık tehlikesi, iş gücü maliyetleri ve iklim krizine bağlı üretim riskleri arttıkça, tarımda yapay zekâ projeleri ister istemez artış gösterecek. Bu gelişmenin Türkiye açısından avantajlı sonuçlar doğurabilmesi, mümkün olduğunca kendi kaynaklarımızla, kendi mühendis ve araştırmacılarımızla yapay zekâ yazılımları ve robotik sistemler üretmemizle doğrudan ilişkili. Türkiye’de geliştirilen yazılımlar, yerel altyapılar ve sahada bu işin mutfağında olan çiftçilerin deneyimleriyle birleştiğinde, fındık gibi stratejik bir üründe sürdürülebilirliği ve uluslararası rekabet gücünü artırmak mümkün olabilir. www.findik.tech de bu süreci yakından izleyerek, fındık tarımında yapay zekâ ve teknolojinin doğru kullanımı adına paylaşımlarda bulunmaya devam edeceğine inancımız sonsuzdur.
Sonuç olarak, “Fındık Tarımında Yapay Zekâ ve Teknoloji Kullanımının Yol Haritasının Belirlenmesi” çalıştayı, tarımda Endüstri 4.0’a geçişin “kendi yapay zekâmızı üretmek” prensibiyle yürütülmesi gerektiğini net biçimde ortaya koydu. Yabancı sistemleri ‘ithal ederek’ verimliliği artıracağımızı söylerken, bir yandan da yerli üreticinin bağımlılığını katlamak yerine, milli teknolojilere yatırım yapmanın ve tarımı dijital dönüşümle desteklemenin uzun vadeli sürdürülebilirlik açısından daha doğru bir yol olduğu vurgulandı. Bu anlayışın, Türkiye’nin diğer stratejik ürünlerini de kapsayacak şekilde genişletilmesi, gelecekte tarımsal kalkınmayı sağlarken dışa bağımlılığı azaltmanın anahtarı olarak görülüyor.